29 Temmuz 2013 Pazartesi

Bosna Hersek Katliamı 2

vııı- Kolaşin Katliamı
Grahova Savaşı’nda merkezden gelen kuvvetleri kaybeden Türkler,
bölgedeki askerî üstünlüklerini yitirmişlerdir. her bölge elindeki kuvvetli kendini savunmak üzere kullanmayı düşündüğünden, başka bölgelerin
yardımına gidilememiştir. Bu durum askerî açıdan zayıf bölgeleri Karadağ
saldırısına açık hale getirmiştir. Saldırıya maruz kalan yerlerden biri de
Kolaşin’dir. Saldırı, isyânın en trajik anını oluşturur. 28 Temmuz 1858’de
kalabalık bir eşkıyâ güruhu tarafından, her türlü insanlık kaidesi hiçe sayılarak
yapılmıştır. Saldırıda, Sinyayevine, Lipovo, Trebalyevo ve Ştitaritsa
köyleri ateşe verilmiş, Kolaşin’in merkezinde birkaç yüz sivil katledilmiş,
200 çocuk ve kadın esir olarak Karadağ’a götürülmüştür. Avusturya kaynaklarına
göre, bu saldırıda 1.000’den fazla kişi katledilmiş, Kolaşin tam bir
harabeye dönmüştür. Karadağlılar bu savaşta sadece 1.000 kişinin kafasını
kestiklerini iddia etmişlerdir. Başka bir Karadağlı görgü tanığı Vuk Popoviç
de, Kolaşin saldırısını şöyle tanımlamıştır: “..tüm evler yıkıldı, teslim olmak istemeyen
1.000 civarında insan evleriyle birlikte kül oldu, bir o kadar kişi de tutsak edildi
ya da öldürüldü.”. Konuyla ilgili iddialar doğru kabul edilirse, 2-3.000 kişinin
katledildiği ortaya çıkmaktadır. Bu sayı, hemen hemen Kolaşin şehir merkezinin
tamamı demektir. Zira, kazanın o tarihteki toplam nüfusu yaklaşık
7.000 civarındaydı. Görüldüğü gibi Kolaşin’deki katliam, insanlık sınırlarını
zorlayacak boyutlara ulaşmıştır147. Hayri Kolaşinli’ye göre, Karadağlıların
Kolaşin’i hedef olarak seçmelerinin temel nedeni, Ömer Paşa’nın 1852’de
bölgedeki düzenlemelerine dayanmaktadır. Paşa’nın Karadağ kabilelerin
cezalandırılması ve kimi icraatları ile Müslümanlar ve Ortodokslar arasındaki
düşmanlığı körüklemesi, bu saldırıya zemin hazırlamıştır, o dönemde
yapılan politik yanlışların diyeti 1858’de Kolaşin halkına ödetilmiştir148.
Tüm bu vahşete rağmen yerel direniş çökertilememiş, saha hâkimiyeti
sağlanamadığından Kolaşin Karadağlılar tarafından işgal edilememiştir.
Bunun üzerine Karadağ saldırısı tam bir yağma hareketine dönüşmüştür.
Kolaşin’de yapılan katliam o kadar korkunç olmuştur ki, Karadağ’ın koruyucusu
ülkeler tarafından dahi hoş karşılanmamıştır. Gelişmeler karşısında
Ladika Danilo bu saldırıdan haberdar olmadığını açıklamış ve yağmacıların
aldıkları her şeyi geri vereceği taahhüdünde bulunmuştur149.

ıx-İzvornik Çatışmaları
Esas amaçları yarıcılık yaptıkları toprakları elde edebilmek ve mümkünse
Osmanlı yönetiminden çıkmak olan İzvornik Hıristiyanları, bölgede
kargaşayı başlatan ve iki yıla yakın zamandır körükleyen kitlelerdi. Ancak,
Karadağ’ın Hersek’te çıkardığı meseleleri halletmeye ağırlık veren hükümet,
isyânın çıkmasına zemin hazırlayan İzvornik Hıristiyanlarını bir süre göz
ardı etmiştir. Boşluğu değerlendiren İzvornik reayası 1858 Sonbaharı’nda
açıkça isyâna başlamış, Obudefça, Zelena ve Tırbava mevkilerinde silahlı
çatışmalar meydana gelmiştir150.
İzvornik’teki ilk mücadele 8 Ekim 1858’de Gradacac’da meydana gelmiştir.
Ortodoks Papazlar komutasında iki üç bin kişiden müteşekkil isyâncı
grupla Obudefça (Avusturya kayıtlarında Obudgevaz) mevkiinde bir çatışma
yaşanmıştır151. Asîler, kaza müdürüne bağlı iki üç yüz kişilik Müslüman
Boşnaklarla savaşmışlar ve yenilerek Pusovina bölgesine kaçmak zorunda
kalmışlardır. Askerlerin yanında, özellikle Breçka ve Kale Kazaları Boşnak
gönüllüleri bu savaşta büyük özveri ile hareket etmişlerdir. Savaş sonrasında,
kaçan isyâncılar Müslüman askerler tarafından takip edilmişlerdir. 80
kadar isyâncı, komutanları Papaz Pruto ile birlikte Avusturya’ya sığınarak
canlarını zor kurtarmışlardır. Ancak bazı bölgelerde direniş devam etmiştir.
Mesela, Derbenak Papazı köyünde siper kazmış ve silahlarını muhtemel bir
çatışma için hazırlamıştır. Aynı anda dağınık halde bulunan eşkıyâ güruhu,
Müslüman köylerini tehdide başlamış, bu nedenle Müslümanlar silahlanarak
kendilerini korumak üzere harekete geçmişlerdir152.
Kânî Paşa isyânın daha fazla büyümesini engellemek amacıyla, 14
Ekim’de Müslüman halktan oluşan birliklerle bölgeye hareket etmiştir. Fakat
Akif Paşa’nın Bosna’ya kendi yerine vali atanmasından dolayı, harekete geçip
geçmemekte tereddüt yaşamıştır. Bu nedenle İstanbul’a gönderdiği telgrafta,
“İzvornik İsyânı gereği gibi büyümüş ve halef paşanın vürûdundan haber alınamamış
olduğundan, bugün kendim ol tarafa..” cümlesini yazma gereği duymuştur153.
Obudefça’nın ardından dağılan asîlerle yer yer çatışmalar devam etmiştir.
12 Ekim’de Biyelina Kazası kırsalında küçük bir çatışma daha yaşanmıştır.
Dağılan asîler teslim olmayı reddetmişler, asî liderlerinden Biyelina
Kazası’na bağlı Nutnuca Köyü’nden Şakovik adlı bir kişi, iki Papaz ve on
kişi köy köy dolaşarak halkı isyân için tahrike devam etmişler. Bunun üzerine
asîleri ele geçirmek için yapılan operasyonlar sonuç vermemiş, asîler bir
türlü yakalanamamıştır154.
14 Ekim 1858’de Gradacac kırsalında bir çatışma daha meydana gelmiştir.
Gradacac ve Gradçaniça Hıristiyanları’ndan oluşan birkaç bin kişilik
isyâncı grup Tırbava (μud􀀙-μËU) Dağı’nda toplanıp siper kazmış, üzerlerine
gönderilmesi muhtemel kuvvetlerle savaşmak üzere hazırlanmışlardır.
Bu haberin Gradacac’da duyulması üzerine, derhal harekete geçilmiş,
Gradacac bölge komutanı Miralay Mehmed Bey ve Yüzbaşı İsmail Ağa
komutasında bölgede bulunan süvari ve başıbozuklardan oluşan kuvvetler
asî grubunun etrafını sarmıştır. Asîlere teslim ol çağrısında bulunulmuş,
ancak asîler teslim çağrısına ateşle karşılık vermişlerdir. Çıkan çatışmada
isyâncıların komutanı Osican Papazı ve oğlu hayatını kaybetmiş, diğer asî
komutan Viranyak Papazı Hacı Petkonik ise kaçarak hayatını zor kurtarmıştır.
Komutanlarından yoksun kalan asîler dağılmışlardır. Askerlerden üç nefer
şehit olmuş, üç nefer ise yaralanmıştır. Hükümet, asî liderlerinden Hacı
Petkonik’in yakalanabilmesi için 5.000 kuruş ödül koymuş, Pruto’nun iadesi
için de Avusturya makamlarına müracaatta bulunmuştur155.
İzvornik Sancağı’nda birden bire alevlenen ve Müslümanlara yönelen
şiddet dalgası, 1857’den beri hükümetin direktiflerine uyarak sessiz kalan
Müslüman kitlelerin sabrını taşırmıştır. Müslümanlar silahlanarak bir araya
gelmişler, kendilerini savunmak ve dahası herhangi bir isyânda asîlere
müdahale etmek için hazırlanmışlardır. Müslümanların da işe karışması,
isyân başladığından beri İstanbul’un çekindiği görüntünün, yani bölgedeki
karışıklıkların Müslüman-Hıristiyan çatışması görünümü arz etmesine yol
açmıştır. Bu endişenin en yoğun yaşandığı yerlerden biri Biyelina olmuştur.
Biyelina’da Müslüman halk silahlanarak sokaklara dökülmüş, kargaşa tüm
şehre yayılmıştır. Ancak, Biyelina’daki olaylar fazla büyümeden yatıştırılmıştır156.
Çatışmalar karşısında bölgedeki yerel idareciler, tıpkı isyân ilk başladığı
andaki dinamizmle harekete geçmişler, köy köy bölge halkını teskin ve
devlet tarafına çekmek için, köy eşrafı ile görüşerek nasihatte bulunmuşlardır157.
Bu sırada Sırbistan’dan endişe verici bir haber gelmiştir. Sırp Hükümeti,
İzvornik sınırındaki bölge halkından iki günlük ekmek ve birer çift
çarık hazırlamalarını istemiştir. Sırplar’ın hazırlıkları, bölgedeki idarecilerde
Sırplar’ın olaylara müdahale edeceği kaygısını yaratmış, fakat beklenen
olmamıştır. Sırp tarafından bir tasallut vukua gelmemiştir158.
Ekim 1858 sonlarında, Karadağ karşısında istenen başarının bölgedeki
kuvvetlerle elde edilemeyeceğinin anlaşılması ve isyânın bir türlü bastırılamaması
üzerine, Priştina’daki askerlerin Bosna’ya sevkine karar verilmiştir.
Bölgedeki ordu komutasında da değişikliğe gidilmiştir. Bosna bölge komutanlığına
daha dirayetli ve başarılı bir komutan olan Ferik Derviş Paşa atanmıştır.
Bu seçimde, önceki komutan Ferik Selim Paşa’nın sağlık problemleri
ve Derviş Paşa’nın bölgeyi tanıması etkili olmuştur. Derviş Paşa 30 Kasım
1858’de komutayı devralmıştır159. Bu karar bölgede Karadağ’a karşı girişilecek
kapsamlı bir harekâtın ilk işareti olarak değerlendirilmiştir. İstanbul’un
kararı, muhatapları nezdinde hemen cevap bulmuş, kısa bir süre sonra
Karadağ’ın hamisi olan devletleri harekete geçirmeye yetmiştir. Gelişmeler
sonucunda, İstanbul Konferansı toplanmıştır.
İsyânın etkisini kaybetmesi ve hükümetin isyâncı sancaklarda kontrolü
yeniden sağlamasıyla, asîlerin tutuklanma süreci başlamıştır. Bu süreçte
isyâncıların liderliğini yapan din adamlarının tutuklanması güvenlik güçlerini
en fazla zorlayan konulardan birini oluşturmuştur. Zira, bu kimseler
hem temsil ettikleri kitle, hem konumları, hem de uluslararası anlaşmalarla
elde ettikleri haklar nedeniyle sorun yaratmışlardır160.
İsyân sırasında en önemli sorunlardan birini de yağma hadiselerinin
ortaya çıkması oluşturmuştur. Gerek isyâncıların uzantıları, gerekse asîlere
karşı intikam hisseleriyle hareket eden yerel gönüllüler ve başıbozuk askerleri
zaman zaman yağmaya kalkışmışlardır161. Özellikle İzvornik’te başıbozuk
askerlerinden kaynaklanan yağma olayları hükümet yetkililerini zora
sokmuştur. Ancak yağma olaylarının münferit hadislerle sınırlı kaldığı görülmektedir.
Başıbozuk askerinin dışında çingene ve haydutlar da kargaşayı
fırsat bilerek yağma yapmışlardır. Yetkililer daha sonra ortaya çıkabilecek
haksız iddiaların önüne geçilebilmek için, çalındığı veya yağmalandığı iddia
edilen malların bir defterini hazırlatmışlardır. Mehmed Kânî Paşa da bölgede
bulunan kaymakamlara, malları gaspedilen kişilerin mallarının bulunarak
sahiplerine iadesini emretmiştir. Bulunabilen mallar, mallarının iade
edildiğine dair senetler karşılığında sahiplerine iade edilmiştir162.
İsyân sonrasında yapılan çalışmalardan biri de yerlerini terk eden kaçakların
evlerine dönmesinin sağlanması olmuştur. İzvornik Kaymakamı
isyâna katılıp, cezalandırılma korkusuyla evlerini terk eden Hıristiyan çiftçilerin
evlerine dönmeleri için yoğun çaba sarfetmiştir. Bu kimselere cezalandırılmayacaklarına
ve mallarının iade edileceğine dair köy köy teminat verilmiştir.
Buna rağmen asıl gayeleri kargaşayı devam ettirmek olan çiftçilerin
evlerine dönmelerini sağlamak beklenildiğinden zor olmuştur163.
x- İstanbul Konferansı
Kışın yaklaşmasıyla Karadağlılar’ın hareket yeteneklerini kaybetmesi
ve Kolaşin Katliamı sonrası Osmanlı Devleti’nin Karadağ’a karşı kapsamlı
bir harekât yapma ihtimalinin ortaya çıkması üzerine; muhtemel askerî
harekâtı önlemek amacıyla Batılı devletler olaylara müdahale etmişlerdir.
8 Kasım 1858’de meseleye bir çözüm bulmak, Osmanlı Devleti ile Karadağ
arasındaki meseleleri halletmek amacıyla Avusturya, Rusya, Fransa,
İngiltere ve Prusya’nın katılımı ile İstanbul’da bir konferans toplanmıştır.
Osmanlı Devleti’nin cezalandırıldığı konferansta Karadağ’ın istediği olmuş,
Grahova, Zupa ve Rudina Karadağ’a bırakılmış, Osmanlı-Karadağ sınırının
tespitine karar verilmiştir. Böylece Danilo, 1856’da Paris Kongresi’ne katı-
b- 1859 Safhası
Kış aylarının yaklaşmasıyla eşkıyâ çeteleri Karadağ’a çekilmiştir. Ancak,
ilkbaharın gelmesiyle tıpkı 1858’de olduğu gibi Karadağ’da dinlenen ve eksiklerini
tamamlayan eşkıyâ grupları yeniden sahneye çıkmıştır. Yeni dönemde
Osmanlı kuvvetleri karşısında, doğrudan Karadağ kuvvetleri olmayacak,
Karadağlılar tarafından lojistik destek verilen ve himaye edilen asî grupları
yer alacaktır. Ancak, isyânın başından beri olduğu gibi, her türlü teorik planlama
ve örgütlenme Karadağ’da yapılmıştır. Kısaca, isyânın ardındaki gizil
güç Karadağ, fiili savaşı yürütenler ise Bosnalı Ortodokslar olacaktır.
ı- İzvornik Karışıklıkları
İzvornik’te 1859 Şubat ayı içerisinde üçleme ödemek istemeyen kitleler
yeni bir karışıklık dalgası yaratmışlardır. Bazı çiftçiler çeteler oluşturarak,
köy köy gezip reayayı üçleme ödememeleri için tehdit etmişlerdir. Bu çetelerden
bazıları 50-60 kişilik kalabalık sayılara ulaşmıştır. Üçleme ödeyen
çiftçilerin samanlıkları yakılmış, genel asayiş bozulmuştur. Ancak, geçmişe
göre daha hazırlıklı olan hükümet yetkilileri, kararlılıkla bu olayların üzerine
gitmişler, isyâna karışan kişilerin isimleri teker teker belirlenmiş ve haklarında
yasal işlem yapılmıştır165.
ıı- Nikşik Çatışması
Nikşik’teki olaylar 9 Mayıs 1859’da başlamıştır. Nikşik’e bağlı Ortodoks
köylülerden oluşan eşkıyâ grupları Nikşik halkının otlayan koyunlarını
gasp etmek için pusular kurup sürülere saldırmışlardır. Muhtemel olaylara
hazırlıklı olan Nikşik halkı, bu saldırıya derhal sert bir cevap vermiştir. Gerçekleşen
çatışmada eşkıyâ dağıtılmış ve geri çekilmek zorunda bırakılmıştır.
Asîlerin Nikşik önünde aldıkları yenilgi üzerine Karadağ Ladikası Danilo
tüm asî şeflerini Çetine’ye çağırmıştır. Çetine’de yapılan toplantıda asîlerin
Hersek, Yenipazar ve İşkodra’ya yapacakları saldırıların planları yapılarak,
eşkıyâ gruplarına yeni emirler verilmiştir. İlave olarak, Sırbistan’ın desteğini
almak üzere Belgrad’a gizlice elçiler gönderilmiştir166.
ııı- Koniçe Saldırısı
Tıpkı Nikşik ve Bleke gibi Koniçe saldırısı da 9 Mayıs’ta gerçekleşmiştir.
Asîler, ani bir saldırı ile Koniçe’ye saldırarak, Kolaşin benzeri bir katliam
yapmak istemişler, ancak, cesur bir asker olan Muvazzaf Binbaşı Hamid
Ağa’nın yerinde ve zamanında müdahalesiyle bu emellerine ulaşamamışlardır.
Hamid Ağa saldırı haberini alır almaz, derhal karşı saldırıya geçmiş,
oldukça çetin geçen bir çatışmadan sonra sayıları dört yüzden fazla olan
asîler dağıtılmış, liderlerinden dördü ölü olarak ele geçirilmiştir. Maalesef,
Hamid Ağa ve bir arkadaşı da çatışmada şehit düşmüştür167.

ıv- Bleke Harekâtı
Baharla birlikte asîlere destek veren kazalar halkının ıslahı için çalışmalar
başlanmıştır. Islahına karar verilen ilk yer Bileke olmuştur. Bu amaçla
Hâssa Ordusu piyade birinci nizamiye alayının iki ve üçüncü taburları,
Miralay İzzet Bey komutasında 1859 Mayıs ayı ortalarında Bileke’ye gönderilmiştir.
Ancak ordu Bileke’ye yarım saat mesafede Balka (ÁI¼U) Köyü’nde
3-400 kişilik bir eşkıyâ grubu ile karşılaşmıştır. Çıkan çatışma eşkıyânın hezimeti
ile sonuçlanmıştır168.
v- Klobuk Harekâtı
Klobuk, Karadağ sınırındaki en stratejik Osmanlı kalelerinden biri ve
Karadağlıların Hersek’teki askerî faaliyetleri için önemli bir engeldi. Osmanlılar
için korunması ve ikmal yollarının açık tutulması; eşkıyâ içinse ele
geçirilmesi çok önemliydi. Bu nedenle 1859’un en önemli askerî hareketliliği
bu kale etrafında yaşanmıştır.
Asî liderlerinden Gavril komutasındaki bir eşkıyâ gurubu Klobuk’a giden
yolları tutarak, kalenin kendisine teslimini istemiştir. Bu açık meydan
okuma karşısında, Mostar’da bulunan kuvvetlerden oluşan bir birlik Derviş
Paşa komutasında 23 Mayıs 1859’da harekete geçmiştir. Askerî harekât yoğun
yağmurdan kaynaklanan olumsuz hava şartları nedeniyle, oldukça güç
gerçekleşmiştir. İki kuvvetin karşılaşması üzerine, Derviş Paşa Gavril’e bir
mektup göndererek teslim olmasını istemiştir. Gavril teslim isteğini reddederek,
“12.000 Müslüman askerinin kanını dökmedikten sonra Klobuk Kalesi’nin
yollarını açmayacağını” ifade etmiştir. Bu arada kaledeki erzağın tükenmesi
kaleyi savunanları telaşa düşürmüştür. Onların tereddütlü tavırları üzerine,
Trebin’den 600 kişilik bir kuvvet acil olarak yola çıkarılmıştır. Asîlerle ilk
çatışma Koryaniç Nehri geçilirken yaşanmıştır. 150 kişilik bir grupla kısa
süreli bir çatışma yaşanmış, çatışma sonucu asîler kaçmak zorunda kalmışlardır.
1 Haziran’da savaş savaşa kale yakınlarına kadar gelinmiştir. Ancak,
Gavril’e bağlı esas grupla karşılaşıldığından kaleye ulaşmak mümkün olmamıştır.
2 Haziran’da destek kuvvetlerinin gelmesiyle birlikte Gavril kuvvetleri
ile çatışmaya girilmiş, asîler dayanamayarak kaçmak zorunda kalmışlardır.
Böylece kale asîlerin eline geçmeden kurtarılmıştır. İkinci bir Grahova
zaferi yaşamak isteyen eşkıyânın tam tersine büyük bir hezimete uğraması
morallerini bozmuş, Osmanlı birliklerinin ise moralini yükseltmiştir169.
Klobuk harekâtından sonra saha ve moral üstünlüğünü ele geçiren Osmanlı
kuvvetleri, asîleri cezalandırmak ve genel asayişi sağlamaya yönelik
operasyonlar yapmıştır. Başarılı geçen bu operasyonlarda, dağınık şekilde
kaza çevrelerinde bulunan asîler büyük ölçüde tasfiye edilmiştir. Karadaki
mücadeleye destek vermek ve özellikle Karadağ’a ulaşan dış yardımı kesmek
için, Osmanlı Donanması da Adriyatik Denizi’ni ablukaya almıştır.
Donanma ile birlikte, Dersaâdet Ordusu piyade altıncı nizamiye alayının
üçüncü taburu ve şişhaneci taburları bölgeye gönderilmiştir. Bu birlikler 7
Haziran 1859’da Klek Limanı’na indirilmiştir170.
vı- Kristaç Saldırısı
Hâlâ var olduklarını göstermek isteyen asîler, ileri gelen asî komutanlar
nezaretinde 300 kişilik bir grupla, 25 Haziran 1859’da Kristaç Palangası’na
saldırmışlardır. 100 kişilik bir muvazzaf kuvvetle korunan palanga, yedi saatlik
bir çatışmanın ardından boşaltılmıştır171.
Eşkıyânın Kristaç saldırısı gibi küçük kazanımlar haricinde, istediği
başarıyı bir türlü elde edememesi ve hemen hemen her yerde Osmanlı kuvvetleri
karşısında yenilmesi, asîlere destek veren halkın fikirlerinin değişmesine
neden olmuştur. Nihayet asîlerin en büyük destekçisi olan Zupçe,
Storina, Kureşeviça ve Draçeviçe Nahiyeleri sivil halkı, affedilmeleri karşılığında
isyândan vazgeçeceklerine dair haberi hükümet yetkililerine göndermiştir172.
vıı- Gusine ve Plava Ablukası
Haziran sonlarında Vasovik Nahiyesi Hıristiyan halkı Karadağ’ın desteğiyle,
Gusine ve Plava Kasabaları’nı ablukaya alarak, yeni bir çatışma
için hazırlanmışlardır. Gelişmeler üzerine, İpek ve Yakova Kazaları’ndan
yardımcı kuvvetler bölgeye gönderilmiştir. Karadağlılar’ın yeniden sahneye
çıkması yüzünden bölgedeki yolları korumak amacıyla Üsküp Eyaleti muvazzaflarından
1.500 kişilik bir birlik bölgeye sevkedilmiştir173.
vııı- O raniçe Baskını
28 Ağustos 1859’da Taşlıca Kazası dahilinde Oğraniçe (끏ì«džË«)
Mevkii’nde bulunan ihtiyat birliklerine, Derbenak bölgesi reayasından oluşan
bir eşkıyâ grubu saldırmış, bölgede çok şiddetli bir çatışma yaşanmıştır.
Çatışmada 21 nefer şehit düşmüştür. Oğraniçe Baskını, 1859’da Osmanlı
birliklerinin en fazla zayiat verdiği çatışma olmuştur. Saldırılar sadece güvenlik
kuvvetleriyle sınırlı kalmamış; aynı zamanda Kurkovik Tara („}u½—u½)
ve Bitine (ëÔ}) mevkilerinde yaşayan sivil Müslümanları da kapsamıştır. Saldırılarda
bir çok kadın ve çocuk katledilmiş, evler yakılmış, mal ve eşyalar
yağmalanmıştır. İmdada yetişen kuvvetlerin gelmesi ile asîler dağılmışlardır174.
2- İdarî Tedbirler
İsyânın başlamasıyla birlikte olayları incelemek üzere, Bosna valisinin
emriyle, Bosna Meclis-i Kebiri Başkanı Agâh Efendi başkanlığında bir komisyon
kurulmuştur. Bu meclis isyân bölgelerine giderek halk ve isyâncılarla
görüşmüş, böylece sorunların kaynağının neler olduğunu tespit etmeye çalışmıştır.
Fransa’nın bölgedeki konsolos vekilinin komisyona dahil olan üyelerin
kişilikleri üzerine itirazları mevcut olsa da175, komisyon oldukça başarılı
çalışmalar yapmıştır. Öncelikle reayayı rahatsız eden meselelerin neler
olduğu derli toplu değerlendirilmiştir. Yerel idarenin yetkisini aşan konular
ise merkeze yazılarak İstanbul’un dikkati bölgedeki duruma çekilmiştir.
Bölgede gerçekleştirilen en önemli çalışmalardan biri de isyâncılarla
görüşmek üzere, Mayıs ayında olağanüstü geçici bir komisyon kurulması
olmuştur. 17 Mayıs gecesi İzvornik Metropoliti’nin evinde gerçekleşen toplantıda,
Hıristiyan temsilciler aşağıdaki problemlerin bölgede huzursuzluğa
neden olduğunu belirtmişlerdir176.
1- Çiftlik sahiplerine doğrudan ot yerine bir buçuk kıyye yağ verilmesinin
sağlanması177.
2- Devlet memurlarının iltizam almalarının yasaklanması.
3- Subaşıların köylerde ikamet etmeleri önlenerek, sadece ürün tahsilâtı
zamanlarında gelmesinin sağlanması.
4- Sayım yapan mültezimlerin daha dikkatli davranması.
5- Üst düzey yöneticilerin kapı halkının halka baskı yapmasının önüne
geçilmesi.
6- Yargı sisteminin düzeltilmesi.
7- Mahkemelerde Hıristiyanların şahitliğinin kabul edilmesi.
8- Kişilerden kaynaklanan baskı ve hataların önüne geçilmesi.
9- Rakı yapımında kullanılan kazanlar için alınan vergiler toplanırken
dikkatli olunması.
10- Çiftlik gelirinin iltizamı hususunun iki tarafın rızasıyla gerçekleşmesine
dikkat edilmesi.
Yukarıdaki şikâyetlerden de anlaşılacağı gibi dile getirilen problemler
çoğunlukla yerel memurların kişisel hatalarından kaynaklanmıştır.
Şikâyetlere konu olan uygulamalar, Tanzimat’ın başından beri İstanbul’un
üstesinden gelmek için uğraş verdiği konulardı. Dolayısıyla hükümetin
isyâncıların isteklerini kabul etmesi ve gerekli düzenlemeleri yapması, onlara
karşı verilmiş bir taviz değil, tam tersine devlet politikasının uygulanması
demekti. Nitekim, gerek Bosna Valiliği gerekse İstanbul’daki yetkililer kararlılıkla
sorunların üzerine gitmekte tereddüt etmemişlerdir.
Bosna’daki yerel idarecilerin gayretli çalışmaları sonucu hükümet, Bosna
Hersek’i mercek altına almış ve bölgeyle ilgili sorunları halletmek için
ciddi bir kararlılık ortaya koymuştur. İsyân çıkar çıkmaz devletin idarî kademelerinde
derhal bir kendini sorgulama süreci başlamıştır. İsyânın özellikle
dış etkilerinin çok iyi bilmesine rağmen, evvela “Biz nerede hata yaptık?”
sorusu sorulmuştur. Hatayı önce kendinde arayan hükümet; memur yolsuzlukları,
vergi, toprak, angarya, halka yapılan baskılarla ilgili her şikâyeti
önyargıya kapılmadan araştırmaya başlamıştır. Soruşturma tam bir kararlılıkla
sürdürülmüş ve yolsuzluk yaptığı tespit edilen bazı kaza müdürlerinin
görevine son verilmiştir178.
Hükümet hadiselere daha doğru teşhis koyabilmek amacıyla, 1857
Ağustosu’nda özel bir araştırma komisyonu kurarak bölgedeki olayların incelenmesine
karar vermiştir. Bu komisyonun başına Ahmed Aziz Paşa atanmıştır.
Teftiş komisyonu kurulması ve başına Ahmed Aziz Paşa’nın atanması
yabancı konsoloslar tarafından da çok takdirle karşılanmıştır179. Aziz Paşa,
bölgedeki görevine vakit kaybetmeden başlamış ve anlaşmazlıları gidermek
üzere; bölgedeki ruhanî liderler de dahil olmak üzere her kesimin yardımını
alarak tahkikâta başlamıştır180.
Meclis-i Vâlâ’nın isyânı tartıştığı Ocak 1858 tarihli toplantısında, bölgedeki
karışıklıkların nedeninin onlarca yıldan beri varlığını sürdüren sosyal
yapı olduğuna vurgu yapılmış ve anlaşmazlıklara köklü çözümler üretilmesi
gerekliliği dile getirilmiştir181. Toplantı sonunda; Bosna Hersek, Sırbistan
ve Karadağ’daki sorunları tamamen sona erdirmek amacıyla, olayları yerinde
araştırmak üzere adı geçen eyaletlere geniş yetkilere sahip müfettişler
atanmıştır. Hükümetin idarî yapılanmaya dair ilk somut adımı, muhtemelen
telaşlı tavrından dolayı başarısız kabul ettiği Mehmed Reşid Paşa’yı182
görevden alarak yerine Mehmed Kânî Paşa’yı183 vali ataması olmuştur. Daha
önce Bosna Hersek’e müfettiş olarak atanan Ahmed Aziz Paşa ile, aynı görevle
Karadağ’da bulunan Kemal Paşa da Mehmed Kânî Paşa’ya danışman
olarak atanmışlardır184.
1858 İlkbaharı öncesinde üçlemenin çiftlik sahiplerine ödenmemesi
nedeniyle, bir iç çatışma ihtimali gittikçe artmıştır. Zira içinde bulundukları
durumu katlanılmaz bulan Müslümanlar, Hıristiyanlara karşı harekete geçmek
üzere fırsat kollamaya başlamışlardır. Bu tehlikeli gelişmeler üzerine
Ahmed Aziz Paşa başkanlığında, Şubat 1858’de İzvornik’teki kazalardan
dörder çiftçi temsilcisi ve çiftlik sahiplerinin bulunduğu bir komisyon toplanarak
problemleri tespit etmek ve çözmek için çalışılmıştır. Üç gün süren
toplantı sonunda görünüşte bir uzlaşmaya varılmıştır. Buna göre185;
1- Çiftlik sahipleri üçleme hâsılatını kendisi, vekilleri veya adamları
aracılığıyla toplayacak, başka kimselere (mültezimlere) ihale etmeyecektir.
2- Çiftlikte yapılacak tamirler, tarla açma, çit çevirme gibi çalışmalara
dair her türlü masraf çiftlik sahibi tarafından karşılanacak.
3- Ürün nakliyle ilgili hususlarda Bosna Meclis-i Kebiri tarafından hazırlanan
10 Haziran 1857 tarihli kararname geçerli olacak.
4- Bundan böyle ottan da doğrudan üçleme alınacak.
İstanbul, özellikle Kırım Savaşı sonrasında kendisine karşı özellikle
İngiliz kamuoyunda oluşan olumlu havayı kaybetmek istemediğinden,
isyâncılarla mümkün olduğu kadar silahlı mücadeleden uzak durmak için
çaba sarf etmiştir. Bu amaçla Kânî Paşa valilik görevini devralmak üzere
Bosna’ya giderken, Paşayla birlikte halkı isyândan vazgeçirmeye yönelik iki
ayrı af fermanı gönderilmiştir. Fermanlarda hükümetin o zamana kadar aldığı
tedbirler anlatılmış, halka isyâna destek vermemeleri için çağrıda bulunulmuş,
isyâna katılanların da bu tutumlarından vazgeçmeleri durumunda
affedilecekleri sözü verilmiştir. Bir numaralı ferman eyaletin tamamında, iki
numaralı ferman ise isyânın devam ettiği bölgelerde yayınlanmıştır186.
İlan edilen fermanlar aşağıdaki şekildedir:
Bir numaralı ferman187“Cümlenin ma‘lûmu olduğu üzre velînîmetimiz Padişahımız
Efendimiz Hazretlerinin daima himmet-i âliye-i mülûk-âneleri kaffe-i sunûf
tebaa-i padişahanelerinin istikmâl-i esbâb-ı istirâhât ve saâdethallerine masrûf olacağı
ve bunun asârından herkesin mütena‘im ve müstefîd bulunduğu derkardır. Niyyat-ı
şefkat ayât-ı hazret-i padişahiye mugayir olarak bazı hâlât ve ahâlîce esbâb-ı şikâyât
olduğu Saltanat-ı Seniyye’nin ma‘lûmu oldukda derhâl tahkikat-i lâzimenin icrâsıyla
kaide-i mültezime-i adl û hakkaniyete mugayir şeyler var ise ıslâhı içün bâ-irâde-i seniyye
me’mûriyyet-i mahsûsa ile Saâdetlü Aziz Paşa Hazretleri bu tarafa iğram olunmuş
idi. Bu vechle zuhûra gelen eser-i lûtf-i merhamet ve hüsn-i niyet-i saltanat-ı seniyyeye
teşekkür ile semere-i himmet Devlet-i Âliyye’nin zuhûruna intizâr olunmak lazım gelir
iken eyaletin bazı yerlerinde bir takım müfsidler ahâlî-i Hıristiyan’ı tahrikle Devlet-i
Metbûaları’na karşu silâh tutmak gibi bir büyük cinâyete tasaddî eylemelerine sebeb
oldukları Devlet-i Âliyye’nin ma‘lumu oldukda bu makule harekete cü’ret idenlerin
te’dib ve terbiyelerine bakılmak üzre tedâbîr-i asâkiriyenin ittihâzıyla beraber yine
eser-i merhamet-i seniyye-i hazret-i padişahi olmak üzere ıslâh-ı ahvâl-i eyalet hakkında
mukaddem şerefsûdur buyurulmuş olan irâde-i seniyye-i mülûkânenin infâzı içün Bosna
Eyaleti uhdemize tevcih ve ihsân buyurularak refâkatimize ta‘yin olunan asâkir-i
nizâmiyye-i şâhâne ile buraya muvâsalat olunmuştur. Muahharen erbâb-ı fesâdın sözlerine
aldanılub meslek-i müstakîm-i itâatten çıkmış olan ahâlî gittikleri yolun çıkmayacağını
anlayıp ve akıllarını başına alıp terk-i silâh iderek daire-i itâat ve inkıyâda
girmiş oldukları Saltanat-ı Seniyye’nin ma‘lûmu oldukda Devlet-i Metbûaları’na karşı
isyân itmek ve sefk-i dimâ-i beşeriyyeye sebeb olmak gibi bir cinâyetin vuku‘na bâdî olan
muharrik ve müfsidler kimler ise yalnız onlar mes’ûl ve muhâtab olmak üzre onların
iğfâlâtına aldanub doğru yoldan çıkmış iken yine avdet eylemiş olan ahâlî hakkında
umûmen afv-ı padişahinin ilânına me’mûr olunmuşdur. Bu yüzden görülen eser-i
merhamet-i padişahînin kadr û şükrünü bilerek daire-i itâat ve inkıyâdda sebât idenlerin
her halde mazhar-ı ma‘dalet ve âtıfet-i seniyye olacaklarında şüphe olmayub bil’-akis
bu ni‘metin kadrini bilmeyübte asâyiş-i memleketi ihlâle sebeb olacak bir hal û hareket
zuhûra gelecek olur ise buna cür’et idenlerin mazhar-ı kahr û nekâl olacaklarını ve bunu
kendilerinin da‘vet eyleceklerini şimdiden beyân iderim. Binâberin herkes ırz ve edebiyle
oturub vakar kesbiyle meşgûl olub her sınıf tebaa-i şahanenenin temin-i istirâhat ve men-
faati içün infâzına me’mûr olduğum emr û irâde-i seniyye-i hazret-i mülûk-ânenin âsâr-ı
hayriyyesine intizâr ile sadâkat ve saffet-i tabîiyyete aid olan vezâifin îfâsında kimsenin
kusûr itmeyeceği me’mûldür.”.
Başlangıç kısmı bir nolu fermanla aynı olan iki nolu fermanın farklı
olan sonuç kısmı şöyledir188“….Bosna Eyaleti uhdemize tevcih ve ihsân buyurularak
refâkatimize ta‘yin olunan asâkir-i nizâmiyye-i şâhâne ile buraya muvâsalat olunmuştur.
El’ân bazı yerlerde ahâlînin müsellâha tahaşşüd oldukları görünüb eğerçi böyle
Devlet-i Metbûaları’na karşu silâh tutarak isyâna cür’et idenlerin te’dib ve terbiyeleri
içün derhâl asker ile üzerlerine varılub müstehak oldukları cezalarını göstermek iktizâ
ider ise de velînîmetimiz Padişahımız efendimizin eser-i merhamet-i seniyye-i mülûkâneleri
olmak üzere Devlet-i Metbûaları’na karşu isyân itmek ve sefk-i dimâ-i beşeriyyeye
sebeb olmak gibi bir cinâyetin vuku‘na bâdî olan muharrik ve müfsidler kimler ise yalnız
onlar mes’ûl ve muhâtab olmak üzre onların iğfâlâtına aldanub doğru yoldan çıkmış
iken avdet idenler haklarında ilân-ı afv-ı Padişahiye me’mûr olduğundan işbu ilânın
vusûlünde terk-i silâh iderek derhâl dâire-i itâate girecek olan yerler ahâlîsi mazhar-ı afv
ve âmân olacaklarından başka asâr-ı ma‘dalet ve merhamet-i şâhâneyi göreceklerinden
dahi şüphe olmayub bil’-akis bu ni‘metin ve lutf ve merhametin kadr ve şükrünü bilmeyübde
vâdî-i isyânda durmakda ısrâr olunacak olur ise artık mücâzâtlarını kendüleri
da‘vet itmiş olacaklarından kuvve-i kahire-i Saltanat-ı Seniyye’nin eserini göreceklerdir.”.
Eylül 1858’de isyânın hâlâ devam etmesi, askerî sahada Karadağ’a karşı
istenilen neticenin bir türlü alınamaması, bölgedeki idareciler hakkında
İstanbul’da kuşkuları artırmıştır. Özellikle, Kânî Paşa ile Müfettiş Kemal
Paşa’nın birbirleriyle çelişen raporları İstanbul’daki endişeyi daha da artırmıştır.
Kemal Paşa’nın raporları, İzvornik bölgesinde isyânın devam ettiğini
ve ne yapması gerektiğine dair sorular içerirken, Kânî Paşa özellikle toprak
sorununa dair yapılan çalışmalardan sonuç alınmaya başladığını ve isyânın
hafiflediğini ifade eden raporlar göndermiştir. İkilemde kalan İstanbul,
tarafsız kaynaklardan elde ettiği bilgileri değerlendirmiş ve Kânî Paşa’nın
Bosna hakkında yeterli malumata sahip olmadığı için başarısız olduğuna
kanaatine varmıştır. Sonuçta, 19 Eylül 1858’de Kani Paşa görevden alınmış,
Akif Paşa bölgedeki karışıklıklar nedeniyle görevi devralamamıştır. Bu
yüzden, Eylül-Kasım ayları arasında aynı anda iki kişi Bosna Valisi olarak
merkezle yazışmıştır. Akif Paşa, göreve başlamak için Yanipazar Sancağı’nın
idare merkezi Seniçe’ye gelmiş, orada kendisine beklemesi emredilmiş, Paşa
bir süre orada beklemiş, kesin bir karar vermesi için merkezi zorlamaya başlamıştır190.
Hükümet Kasım sonunda Kani Paşa’nın valiliğe devam etmesine
karar vererek sorunu çözmüştür
1859’da isyân devam ederken, özellikle Hersek’teki karışıklıkları yerinde
tespit amacıyla yeni bir müfettiş atanmıştır. Şefik adlı bu memur,
İstanbul’dan gönderilen birliklerle 7 Haziran 1859’da Klek Limanı’na gelmiş
ve oradan Mostar’a geçmiştir191.
Haziran ayında Bosna’da önemli bir idarî değişiklik daha yapılmıştır.
Merkezin uzun süredir görevden almayı düşündüğü Mehmed Kani Paşa
nihayet görevden alınmış ve yerine Bosnalı Mazhar Osman Paşa vali atanmıştır192.
3- Hukukî Tedbirler
a- Vergi Tahsil Yönetmeli¤i
İsyanı sona erdirmeye yönelik yapılan ilk hukukî düzenleme vergi tahsiliyle
ilgilidir. Bosna Meclis-i Kebiri vergi tahsildarları tarafından yapıldığı
iddia edilen baskılar ve yolsuzlukların önüne geçmek için, 10 Haziran 1857
tarihli toplantısında bu konuları düzenleyen bir yönetmelik hazırlayarak yayınlamıştır.
Yönetmelik halkın tamamının anlaması için Türkçe ve Boşnakça
hazırlanarak sancak ve kazalara gönderilmiştir193.
25 maddelik yönetmelikle vergi tahsili, mültezimlerin hak ve yetkileri,
çiftçi ve çiftlik sahiplerinin hak ve ödevleri yeniden düzenlenmiştir. Düzenlemenin
1-21. maddeleri gereğince, angarya ve angarya benzeri her türlü
yükümlülük yasaklanmış, yapılan her iş karşılığında ücret ödenmesi kuralı
getirilmiştir. Özellikle, bölgede problem olan vergi tahsilinin ne şekilde yapılacağı
en ince detayına kadar ele alınmış, somut ifadelerle açıklanmıştır. Ayrıca tarafların birbirini suçlamasının önüne geçilmesi için, yapılacak her türlü
işlemin kayıt altına alınması ve tarafların rızalarının sağlanması zorunlu hale
getirilmiş, bununla da yetinilmeyerek kaza meclislerine taraflar arasındaki
anlaşmazlıklarda hakem rolü verilmiştir. Düzenlemenin 22-25. maddelerinde
Bosna’da isyâna yol açtığı iddia edilen meselelere değinilmiş, memurların
her türlü vergi işiyle uğraşması yasaklanmış, herhangi bir haksızlık durumunda
hapis cezası da dahil sert cezaî müeyyideler getirilmiştir194.
Vergi toplamayla ilgili yukarıdaki yönergenin yürürlüğe girmesinin ardından
bölgedeki en problemli konu olan toprak sorununa değinilmiştir.
Kânî Paşa’nın bölgeye vali atanmasıyla birlikte kendisine verilen talimatta
toprak sorununa geniş yer verilmiştir. Valiye çiftlik sahibi ile çiftçilerin bir
tür ortak olduğu hatırlatılarak, yapılacak düzenlemelerde iki tarafın da zarar
görmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu konuda195:
1- Çiftçilerin esir gibi kullanılmasının yanlışlığı,
2- Çiftliklerin sahiplerinin ellerinden alınmasının yanlış olduğu,
3- Çiftçilerin, toprak sahiplerinin baskılarından kurtulması gerektiği,
4- Hıristiyanların toprak sahibi olmalarının devlet açısından bir sakınca
yaratmadığı; ancak Hıristiyanların büyük çiftlik sahibi olmalarının devlet
tarafından da onaylanmadığı, reayanın parça parça arazi sahibi olmalarının
uygun bulunduğu,
5- Bosna’daki çiftliklerin çoğunun köylerden bozma olduğu, bunlardan
mevcut olanlara dokunulmaması, bundan sonra köylerin çiftlik yapılmasına
izin verilmemesi hususunda yerel idarecilerin sert bir şekilde uyarılmaları,
Kani Paşa’dan özellikle istenmiştir.
Kânî Paşa, mümkün olduğunca kendisine verilen emir doğrultusunda
hareket etmiştir. Fakat 1858 ilkbaharıyla birlikte isyâncıların saldırılarını artırmaları
nedeniyle, Kânî Paşa dikkatini isyânın askerî yönüne yoğunlaştırmış,
bölgedeki sosyal meselelerle pek fazla ilgilenememiştir. Bölgede, vergi tahsili
ve toprak meselesi üzerine bir sonraki çalışma çiftlik kanunu olmuştur.
b- Çiftlik Kanunu
Hükümet uzun süredir problem olan toprak ve vergi tahsili meselesini
tamamen halletmek için tarafları İstanbul’a çağırmıştır. Bu amaç-
la Bosna’daki yedi sancaktan biri Müslüman biri Hıristiyan olmak üzere
iki kişi çiftlik sahiplerinden, iki kişi çiftçilerden, iki kişi kendi toprağı ile
geçinen kişilerden oluşan, her sancaktan altışar, toplam 21 Müslüman 21
Hıristiyan’dan mütevellit 42 kişilik bir komisyon kurulmuştur. Üyeler yaklaşık
on ay İstanbul’da kalarak soruna kalıcı ve kesin bir çözüm bulmak
amacıyla çalışmışlardır196.
Müzakereler oldukça sert ve tartışmalı geçmiştir. Çiftçi temsilcilerinin
kiracı oldukları toprağın tamamen kendilerine bırakılmasını istemeleri,
buna karşın çiftlik sahiplerinin de topraklarının ellerinden alınacağı korkusuyla
çiftçi temsilcilerinin her isteğine karşı çıkmakları zaman zaman müzakerelerin
tıkanmasına neden olmuştur. Arabulucu rolündeki devlet ise iki
taraf arasında sıkışıp kalmıştır. Devletin temsilcileri bir taraftan çiftçilerin
hayat şartlarını iyileştirmek için çaba sarf ederken, diğer taraftan çiftlik sahiplerini
üzecek vaatlerde bulunmaktan da kaçınmıştır. Çetin pazarlıklarla
geçen on ayın ardından, anlaşma taslağı 1859 Ağustos’u sonunda hazır hale
getirilmiştir197.
28 Ağustos 1859’da Meclis-i Tanzimat tarafından “Bosna Eyâletiyle Hersek
Sancağı çiftlikâtında cârî olan yarıcılık ve üçleme ve dörtleme ve beşleme usûllerinde
ashâb-ı alâka ile müstecirler beyninde cereyân iden müzâraa muâmeâatında bu defa icrâ
olunan tadîlât” başlığı altında 13 maddelik bir taslak kaleme alınarak padişaha
sunulmuştur. Maddelerden ilk altısı ayrı ayrı sancaklardaki durumu düzenlemeye
yöneliktir. Kalan yedi madde ise genel konuları içermektedir. Düzenleme
ile, çiftçilerle çiftlik sahipleri arasındaki hak ve ödevler somut biçimde
tanımlanmıştır198. Çalışmalardan başta Meclis-i Tanzimat Reisi Rüşdi Paşa
olmak üzere devlet erkânı oldukça memnun kalmıştır. Rüşdi Paşa hazırlanan
nizamname ile “Bosna’nın çiftlikât gailesinin bittiği” düşüncesindedir199. Nizamname
Padişah tarafından 13 Safer 1276/11 Eylül 1859’da tasdik edildikten
Düzenleme ile Bosna Hersek’te ilk defa toprak hukuku için temel sayılabilecek
bir metin ortaya çıkmıştır. Ancak taraflar arasındaki problemlere
kesin bir çözüm getirilememiştir. Zaten nizamnamenin uygulanmasında
da hayli güçlüklerle karşılaşılmıştır. Ancak, eksikleri ve eleştirilere rağmen
Bosna’da toprak sorununa en kalıcı çözüm bu nizamname ile getirilmiştir201.
4- Adlî Tedbirler
17 Mayıs 1857 İzvornik toplantısı sonucu, oldukça ağır ithamlar karşında
vilayet idaresi işin peşini bırakmamış, derhal altı Müslüman altı Hıristiyan
üyeden oluşan geçici bir mahkeme kurularak soruşturma başlatılmıştır.
İzvornik toplantısına katılan Hıristiyan temsilcileri bu defa Saraybosna’ya
davacı sıfatı ile çağrılmışlardır. Hıristiyan temsilciler, davacı tarafından vergi
tahsili sırasında baskı yaptıkları iddia edilen Mültezimler Yenipazarlı
Mustafa Ağa, Haliroviç Ali Ağa ve Arnavut Hüseyin Ağa ise davalı sıfatı ile
mahkemede hazır bulunmuşlardır. Mahkeme son derece şeffaf bir biçimde
tarafları yüz yüze getirmiştir. Mahkemede Hıristiyanların iddia ettikleri her
konu ayrı ayrı ve titizlikle ele alınmıştır. Mahkemenin ilk gündem maddesi,
Hıristiyan temsilcilerinin “kendilerinden rayicinden fazla vergi toplandığı, mesela
öşürün 100 kuruş yerine 150 kuruş toplandığına dair” iddialar olmuştur. Mültezimler
ellerinde köy knezleri ve Hıristiyan ileri gelenler tarafından imzalı
vergi kayıt defterlerini mahkemenin huzuruna sununca, iddiaların çoğunun
iftiradan ibaret olduğu belgelerle ispatlanmıştır. Ağız değiştiren Hıristiyan
temsilciler bu kez, “vergi tahsilinden ziyâde aynî olarak ödenen üçleme ve öşür vergilerinin
nakliye ücretlerinin ödenmediğini, tahsildarların ücretini ödemeden kendilerinden
yem ve yitecek aldıklarını” kendilerinin asıl şikâyetçi oldukları konuların bunlar
olduğunu gündeme getirmişlerdir. Bu konuya dair yapılan oturumda, mültezimlerin
yukarıda sayılan işlerin ücretlerini büyük ölçüde ödedikleri anlaşılmıştır.
Ancak, vergisi toplanamamış bazı köylerde, alınan malzemelerin
parasının ödenmediği ortaya çıkmıştır. Mahkeme, vergi tahsili yapılmamış
dahi olsa, halktan talep edilen her türlü malzemenin parasının peşin olarak
ödenmesine hükmetmiş, bu konuda mültezimler suçlu bulunmuştur. Mülteİstanbul
zimlerin kimlere borcu varsa derhal kendilerinden tahsil edilmiştir. Bu bağlamda,
Mustafa Ağa’dan 5.225 kuruş 30 para, Hüseyin Ağa’dan 9.461 kuruş,
Ali Ağa’dan ise 1.975 kuruş alınarak hak sahiplerine gönderilmiştir. Reayanın
adam dövme ve öldürme konularıyla ilgili iddialarını da değerlendiren
mahkeme, davalılar Saraybosna’da bulunmadığı için davalıların bulunduğu
İzvornik’te ayrı bir mahkeme kurulmasına karar vermiştir202. Haklarında
şikâyet olan ve hatta isyâna neden oldukları öne sürülen Yenipazarlı Mustafa
Ağa, Arnavut Hüseyin Ağa ve Haliroviç Ali Ağalar tutuklanarak mültezimlik
yetkileri ellerinden alınmıştır203. Yargı sürecinde görüldüğü gibi, İzvornik ve
Banaluka’da ayaklanan reayanın şikâyetçi oldukları konuların çoğunun gerçekle
bir ilgisi bulunmamaktadır. Çok küçük hadiseler abartılarak topluma
yansıtılmış, ayaklanma için yapay gerekçeler oluşturulmuştur.
Reayanın isyâna gerekçe olarak gösterdiği konulardan biri de,
Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklarda
Hıristiyanlar’ın şikâyetlerine itibar edilmediği iddiası olmuştur. Bu konu
müfettişler tarafından titizlikle incelenmiştir. Yapılan araştırma sonucu bölgede,
cinayet davalarının görüldüğü “Tahkik” ve “Muvakkat Meclisler”inde
tüm şikâyetlerin din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin kabul edildiği, ticarî
davalarının ele alındığı “Ticaret Mahkemeleri”nin ise her türlü ticarî davaya
baktığı ve her başvuruyu kabul ettiği anlaşılmıştır. Ancak tahkik ve ticaret
mahkemeleri bulunmayan yerlerde, ortaya çıkan cinayet ve ticaret davalarına
bakma yetkisi liva ve kaza meclislerine bırakılmıştır. Bunların haricinde
olan davaların ise “Eyalet Meclisi”’nde görülmesine karar verilmiştir.
Kânî Paşa’ya verilen talimatta, özellikle adalet mekanizmasının işleyişinde
bir aksaklık meydana gelmemesi için özel dikkat sarf etmesi istenmiştir.
Hersek’te bir Meclis-i Muvakkat bulunduğu, istenirse bu Meclis-i
Muvakkat’ın tüm sancaklarda kurulması ya da mahkemenin yetki alanının
tüm eyaleti kapsaması, bu maksatla mahkemenin eyalet merkezine taşınması
seçenekleri Paşa’nın tasarrufuna bırakılmıştır. Müslümanlar ile Hıristiyanlar
arasında bir anlaşmazlık olursa, davanın eyalet meclisinde görülmesi
valiye emredilmiştir
D- İSYÂNIN SONA ERMESİ
3 Ağustos 1859’da Zupçe, Storina, Kureşeviça ve Draçeviçe
Nahiyeleri’nin kendi istekleri ile itaate hazır olduklarını ifade etmeleri,
1857’de başlayan isyânın dönüm noktasını oluşturmuştur. Osmanlı kuvvetleri
bir taraftan asayişi sağlamak için operasyonlara devam ederken, diğer
yandan isyân bölgelerindeki halkın yeniden iskânı için çalışmıştır. Evleri
ve ürünleri yanan halka erzak ve zahire yardımı yapılmış, ortaya çıkan zararın
tazminine karşılık iki yıllık vergi affı sağlanmış, kazaların idarî taksimatı
düzenlenerek yeni müdürlükler ve askerî garnizonlar kurulmuştur205.
Asîlerden itaat edeceklerine dair senetler alınmış, karşılığında da kendilerine
af buyrulduları verilmiştir206. Fakat isyânın resmî yazıcısı Ergirili Ahmed
Hilmi İbni Resul, bu buyrulduların esasta hiçbir işe yaramadığını açıkça
yazmış, endişelerinde ne kadar haklı olduğu kısa süre sonra anlaşılmıştır207.
Nitekim bir süre sonra dağınık halde bulunan eşkıyâ grupları, Taşlıca civarındaki
savunmasız Müslüman köylerine saldırarak sivilleri katletmişlerdir.
Asîler daha ziyade Karadağ sınırına yakın bölgelere saldırıp, daha sonra
Karadağ’a kaçmışlar, bu nedenle bir türlü cezalandırılamamışlardır208. Asayişin
tekrar bozulması üzerine, Mostar’da bulunan birlikler 27 Eylül 1859’da
büyük bir askerî operasyon başlatmıştır. Operasyon 18 Ekim 1859 tarihine
kadar devam etmiştir. Operasyon kapsamında Derbenak, Piva ve Gaçka bölgesi
asîlerden temizlenmiş, halkın evlerine dönmesi sağlanmıştır209. İsyânın
gerilemesinde alınan güvenlik tedbirlerinin yanında kışın yaklaşması da
etkili olmuştur. Operasyonların ardından, kimi köylerde halkı tahrik etmeye
devam eden asîlerin tutuklanma süreci başlamıştır. Bu süreçte, özellikle
isyâncı din adamlarının tutuklanması ve onlara yapılacak muamele mesele
olmuştur210.
Hersek’te isyânın sona ermeye başlaması ve asayişin yeniden tesisinden
Karadağ Ladikası’nı çok rahatsız olmuştur. Ladika her zaman olduğu
gibi kendisinin sağlayamadığı başarıyı, yabancı devletler aracılığıyla elde
etmeye kalkışmıştır. 1858’deki aynı taktikle Hersek’teki olayları uluslararası
alana taşımaya gayret etmiştir. Ladika bu amaçla, İşkodra’daki yabancı
konsoloslara bir mektup göndererek; olaylara hiç müdahalesi yokmuş gibi
Hersek’teki çatışmalardan kendi tebaasının zarar gördüğünü belirtmiş, Osmanlı
yetkilileri, konsoloslar ve kendi temsilcisinden oluşan bir komisyonun
olayları incelemesini önermiştir211.
Ladika’nın isteği Batılı devletler nezdinde ve özellikle Rusya’dan kabul
görmüştür. Rusya, Osmanlı Hükümeti’ne 5 Eylül 1859’da bir memorandum
vermiştir. Memorandum ile yabancılardan oluşan bir teftiş heyetinin bölgeye
gönderilmesi istenmiştir. Hükümet bunu kendi iç işlerine yapılan bir
müdahale olarak değerlendirdiğinden reddetmiştir. İngiltere, Rus hamlesini
kendi çıkarlarına ters gördüğünden, olaylara müdahale ederek bir orta yol
bulmuştur. İngiliz çözümü gereğince, 1860’da Sadrazam Kıbrıslı Mehmet
Paşa, Bulgaristan ve Bosna’daki sorunları araştırmak amacıyla Rumeli teftişine
çıkmıştır. Ancak Mehmet Paşa Bulgaristan’daki işleri bitirip Bosna’ya
gidememiştir. Niş’ten Bosna’ya hareket edeceği sırada, Lübnan meselesi ortaya
çıkmış ve İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştır212. Mehmet Emin Paşa,
21 Eylül 1860’da Bosna Valisi ve Hersek mutasarrıfına birer mektup göndererek,
oraları da teftiş etmek istediğini, ancak İstanbul’dan çağrıldığı için
geri dönmek zorunda kaldığını ifade etmiştir. Mektupta, memurların halka
baskı yapmamaları, bölgede alınan güvenlik önlemlerine gevşetilmeden devam
edilmesi, özellikle Bosna’da ortaya çıkabilecek ajanlara karşı dikkatli
olunması, Karadağ ve Sırbistan sınırındaki güvenlik önlemlerinin sürdürülmesi
Bosna Hersekli yetkililerden istenmiştir213.
Sonuç
İsyân sürecince askerî ve idarî alanlarda düşülen hatalara rağmen,
hukukî alanda gerçekleştirilen çalışmalar göz ardı edilemeyecek kadar kıymetlidir.
Hükümet isyânın dış desteğini bilmesine rağmen, reayanın haklı
olduğunu düşünerek, onların lehine olabilecek her türlü düzenlemeyi yapmıştır.
Mesela, Çiftlik Nizamnamesi veya Sefer Kânunnamesi adı ile bilinen
bu metin sadece Osmanlı döneminde değil, Avusturya işgali ve Krallık
döneminde de temel referans olarak kalmıştır. Bunun yanında tesis edilen
adalet kurumları, kurulan meclisler ve yayınlanan kararnameler, ilerleyen
yıllarda da Bosna’da toplum düzenin sağlanmasına yardımcı olmuşlardır.
İsyân döneminde birçok iyi niyetli çalışma yapılmasına rağmen, isyân
uzun sürmüş ve kesin bir sonuca varılamadan, adeta dondurulmuştur.
İsyânın uzun sürmesinin ve bir türlü bastırılamamasının ardında birkaç
neden vardır. Bunlardan ilki, dış destektir. İsyân kontrol edilebilir bir seviyeye
geldiği zaman veya asîler sıcak takibata maruz kaldıklarında hemen
Karadağ’a sığınmışlar; böylece hem isyânın kökü kurutulamamış hem de
lojistik olarak eksiklerini gidermiş gruplar kendileri için uygun zamanda
yeniden Bosna Hersek’e dönerek eylemlerine devam etmişlerdir. Bu sarmal
sürekli tekrarlanmış, devlet asîlerle ne kadar etkin mücadele ederse etsin
isyân bir türlü sona erdirilememiştir. Peki İstanbul’daki hükümet veya diğer
Osmanlı yetkilileri Karadağ’ın isyândaki rolünü görememişler midir?
Şüphesiz görmüşlerdir. Zira daha isyânın başında, Karadağ’ın isyâncıları
destekler tutumu neredeyse devletin tüm resmî kayıtlarında yer almıştır. Ancak
uluslararası kamuoyu ve yapılan ikili anlaşmalar Karadağ’a müdahaleye
izin vermemiştir. Osmanlı Devleti’nin Paris Barışı ile bir çeşit Avrupa himayesini
kabul etmesi, onun kendi başına hareket kabiliyetini büyük ölçüde
sınırlamıştır. Hele, Fransa gibi Paris’te taraf olan ve anlaşma gereği, Osmanlı
Devleti’nin müttefiki olması gereken bir ülkenin Karadağ’ı desteklemesi
meseleyi bir kat daha çözümsüzlüğe itmiştir.
İsyânın uzun sürmesinin ikinci nedeni idarecilerin olaylara yaklaşımıdır.
İdarecilerin isyânı çözmek amacıyla, uygulamadan kaynaklanan sorunları
ortadan kaldırmaya yönelik gayretleri takdiri şayan bir davranıştır.
Ancak, onlar isyânın arkasındaki itici saikleri görememişlerdir. Mesela,
isyâna karşı tedbirler alınırken olayların ideolojik boyutuna değinilmemiş,
milliyetçiliğin, Panslavist politikaların etkileri yeterince irdelenmemiş veya
dikkate alınmamıştır. 30 yıl önce başlarından bir Yunan İsyanı tecrübesi
522 ZAFER GÖLEN
geçmiş olan bu bürokrat kitlenin, yukarıda sözü edilen konular üzerinde
sessiz kalmaları düşündürücüdür. Bu insanların çevrelerinde ne olup bittiğinin
farkında olmadıklarını iddia etmek de mümkün değildir. Fakat hiçbir
yetkili bu konuyu dile getirmemiş, daha da önemlisi çoğu zaman çözüm
olmayan veya pratikte uygulanamayan yasaklar haricinde sistemli bir icraat
ortaya koyamamıştır. İdareciler isyân karşısında Tanzimat’ın ilanından
beri geliştirdikleri klasik tavırlarıyla; orta yol formülleri, nasihat, ikazlar,
bir türlü uygulanmayan kararnameler, karşılıklı anlaşma senetleri, çoğu
zaman şikâyete konu olan memurun azli gibi tedbirlerle isyânı bitirmeye
çalışmışlardır. Kısaca askerlerin yürüttüğü fiili mücadele, ideolojik alanda
desteklenmemiştir.
İsyânın bir türlü sona erdirilememesinin son nedeni ise Bosna’daki
Ortodoks kitle arasındaki müthiş dayanışma ve koordinasyondur. İsyân
boyunca reaya kendi pozisyonunu daima Karadağ, Sırbistan ve Rusya’dan
gelen haberlere göre belirlemiştir. Bu da aralarındaki Slav dayanışması ve
irtibatını göstermesi bakımından önemlidir.
1857-59 Bosna Hersek isyânı bölgedeki yüzyıllardır devam eden sistemin
varlığını yitirdiğinin ispatıdır. Ancak, Osmanlı yetkilileri bu gerçeği kabul
etmek istememişler, var güçleri ile tüm kesimleri bir arada tutmak için
çabalamışlardır. Fakat, bu isyânın hemen ardından patlak verecek olan 1861
isyânı eskinin “Millet Sistemi”nin çöktüğünü onlara da göstermiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder